Futbol bazen sadece sahadaki skor tabelası değildir; bazen sayılar size sahadaki çaresizliği skordan daha net anlatır. Beşiktaş’ın bu sezonki en büyük handikabı, "kırılganlık" ve "baskı karşısında sinme" hastalığı.
Önümüze koyduğumuz veriler, can yakıcı bir gerçeği yüzümüze çarpıyor. Beşiktaş, 10 kişi kaldığı Fenerbahçe ve Trabzonspor maçlarında, eksildiği andan itibaren pas trafiğinde adeta kontak kapatmış. Rakip kim olursa olsun, eksik kaldığında "oyunu tutma" refleksini gösterememiş, büyük bir pas farkı yemiş.
Peki, madalyonun diğer yüzü? Rakibin, yani Galatasaray’ın 10 kişi kaldığı derbide ne yapmışız? Galatasaray eksik kaldıktan sonra bile Beşiktaş topa hükmedememiş, pas sayılarında rakibiyle ancak "eşit" olabilmiş.
Bu tablo bize şunu söylüyor: Beşiktaş’ın sorunu sadece kırmızı kartlar veya şanssızlıklar değil. Beşiktaş’ın sorunu yapısal bir "Baskı Kıramama" sendromu.
Takım 11’e 11 oynarken bile rakip presi karşısında bocalıyor. Topu ayağında tutup oyunu soğutması gereken anlarda, panik halinde topu rakibe teslim ediyor. 11’e 10 kalındığında ise bu kriz bir kaosa dönüşüyor. İşin en acı tarafı, skor avantajı elimizdeyken bile bu hastalığın nüksetmesi. 2 farkla öndesiniz, maç bitmek üzere ama Beşiktaş kalesinin önüne etten duvar örüp, adeta rakibin gelip gol atmasını bekleyen bir "izleyiciye" dönüşüyor. İnisiyatif almak yok, pasla rakibi yormak yok, sadece "beklemek" var.
Bunun tek bir sebebi var: Oyun aklı ve pas kalitesi eksikliği.
Şimdi önümüzde bir transfer dönemi var ve yine "yıldız" isimler, havalimanı karşılamaları hayal ediliyor. Oysa Beşiktaş’ın vitrin süsüne değil, makinenin işlemeyen dişlisine ihtiyacı var.
Son transfer dönemine bakalım... Tam 4 bek oyuncusu alındı. 2 sağ, 2 sol bek. Sonuç? Koca bir sıfır. Bu 4 oyuncudan alınan gol katkısı "sıfır" olduğu gibi, asıl görevleri olan oyun kurulumuna, pas istasyonu olmaya katkıları da son derece sınırlı.
Eğer elinizdeki plan yanlışsa, dünyanın en iyi beklerini de getirseniz o oyuncular sahada "yetersiz" görünür. Şimdi yeniden bek transferi konuşuluyor. Aynı profilde, sadece "koşan" ama topu oyuna sokamayan, baskı yediğinde eli ayağına dolaşan 4 oyuncu daha alsanız ne değişecek? Yine oyuncuları ıslıklayacağız, yine "bu takım yetersiz" diyeceğiz.
Beşiktaş’ın transferdeki parolası çok net olmalı: "Pas yapamayan gelmesin."
Süperstar, çilek, dünya markası... Bunların hepsi ikinci planda. Beşiktaş’ın şu anki önceliği; rakip boğazına yapıştığında o baskıyı "pasla" kırabilecek, topu serseri mayın gibi ileri vurmak yerine oyunu kurabilecek "doğru" oyuncudur.
Deneme-yanılma tahtasına dönecek bir kadro mühendisliğine artık tahammül yok. Beşiktaş, oyunun kontrolünü rakibe teslim eden değil, pasıyla rakibi teslim alan bir kimliğe dönmek zorunda. Bunun yolu da isimden değil, doğru profilden geçiyor.
Yönetimin ve teknik heyetin önündeki en büyük sınav bu: Tribüne oynayan transfer mi yapacaklar, yoksa sahada oynayan "doğru" adamı mı bulacaklar? Bekleyip göreceğiz.
Ömer Fikret Şen