“Beşiktaş vicdandır, ruhunu seviyorum”
Son dönemde rol aldığı yapımlarla dikkat çeken Ufuk Bayraktar, yeni filmi, futbol tutkusu ve Beşiktaş’a olan özel ilgisi hakkında samimi açıklamalarda bulundu. Siyah-beyaza olan özel hislerini dile getiren sanatçı, Beşiktaş taraftarının ruhuna duyduğu hayranlığı anlattı.
Röportaj:
– Hoş geldiniz, nasılsınız?
Hoş bulduk, teşekkür ederim. İyiyim, sağ olun. Siz nasılsınız? Yoğun bir tempodayız. Filmi tamamladık Allah’ın izniyle. Çok da iyi bir film oldu. Şimdi sinemalarda.
–Beşiktaş sizin için ne ifade ediyor?
Beşiktaş çok şey ifade ediyor. Aslında futbolda çok fanatik biri değilim ama Beşiktaş taraftarının ruhunu çok seviyorum. Takımlar arasında sadece ambleminde bayrağımız olan bir kulüp olması beni ayrıca mutlu ediyor.
O eski savaş döneminde cepheye gidip tüm futbol takımının şehit olması gibi hikâyeler duygularımı kabartıyor. Renklerinin de renkler ötesi bir ton olması, siyahla beyaz olması bütün yani arasını yorumlamaya kalksak ömrümüz yetmez gibi geliyor. Taraftarın içinde bir ruh var, bir anarşi gibi... Ama bu anarşi yanlış anlaşılmasın; devletine, milletine değil. Bir serserilik var ama bu serseriliği seviyorum. O serseriliği kontrol etse kabadayı gibi aslında diğer tarifiyle. Onun da öyle bir tarafı var gibi. Herhalde onlar çekiyor."
– Renklerimizle ilgili neler söylersiniz? Felsefi açıdan?
Tolstoy, 'iki lastiği çekip arasını yorumlama biçimidir' demiş sanatla ilgili. Ben sanatla ilgili şöyle derdim; “Siyahı bir kenara koy, beyazı bir kenara koy, gözünü kapat ve çevir. Ne kadar fazla renk skalası görebiliyorsan, sanatçılık değerinde o kadar ileridesin.” Yani herkesin içinde bir sanat var ama bunu tarif ederken bile siyahla beyaz'dan faydalandım...
Her şey tezatıyla var ya siyah-beyazla, ekşi-tatlıyla, uzun-kısayla. O yüzden güzel yani. Varlığı temsil ediyor, yokluğu, sonsuzluğu temsil ediyor gibi. Çünkü iki tezatın yan yana gelmesi gerçekliği oluşturuyor."– Fanatik olmadığınızı söylediniz. Bugünkü futbol iklimi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Fanatik değilim ama fanatik olanlara da bir şey diyemem. Herkesin sevdalanma biçimi farklı. Ama ben centilmenliğe inanıyorum. Mesela Zeki abi (Demirkubuz) bana “Oğlum, sen gitme Beşiktaş maçına, durduramayız seni, eline davulu alırsın. Biz filmler çekiyoruz olmaz. Sen başka konsepte geçersin” derdi.
Keşke herkes birbirini alkışlasa. Takımlar birbirine küfretmeden maç izlese. Bu, tüm dünyada böyle. Ama bence coşkuyu küfürsüz de yaşatmak mümkün.
Taraftar dediğin o deli ruha sahip olabilir ama içinde vicdan, merhamet de var. Deprem bölgesinde, Kırkan’da gördüm Çarşı grubunu. Birlikte koşturmalarını, yardım etmelerini unutamam. Birbirlerinden de ayrılmıyorlardı. Orada da böyle çalıştık. Onların ruhlarını seviyorum yani böyle koşturup bir şey yapmaya çalışmalarını görmek. E tamam işte diyorsun. Zaten o bölgede bakıyorsun kimler enkazda, kim taşları elleriyle kazıyor. Bunlarda diyorsun bir vicdan ve merhamet yoğunluğu var. E bir dönüyorsun adam çarşı formalarını sarılmış gelmiş bir grup var şimdi. Nasıl sevmeyeceksin ki?– Beşiktaş tarihinden unutamadığınız bir futbolcu var mı?
Metin, Ali, Feyyaz dönemi zaten efsane. Ama Recep (Çetin) abi’nin Türkiye maçında orta sahadan 90’a attığı gol vardı. Pas mı vermek istedi, şut mu çekti belli değil ama top tam 90’a gitti. Kendisi bile şaşırmıştı. Çok mutlu olmuştum o an. O dönem futbolcular daha konsantreydi, akıllarını dağıtan çok şey yoktu. Süleyman Seba gibi bir figür de yanlarındaydı, onları destekliyordu. Şimdiki futbolculardan da aynı şeyi bekliyoruz.
– Hayatınızda ilk defa bir Beşiktaş maçına gittiğinizi söylediniz. O an nasıldı?
Athletic Bilbao maçına gittim. Çocuklarımla ve anneleriyle birlikteydik. Çok keyifli geçti. Daha maça girer girmez “3 dakika içinde gol atarız” dedim. Gerçekten de o sürede gol geldi. Sonra oğlumun yanına gitmek için locadaki yerimden ayrıldım. "Hemen gol yedik. Abi nereye gittin?” dediler. Tekrar yerime döndüm, 5 dakika içinde yine gol attık.
Beni orada tuttular, “Sakın çıkma!” diyorlardı. O gün “Tamam artık bundan sonra maçlara gelip desteklemek zorundayım. Tam bir Beşiktaşlıyım” dedim. Formamı da hazırlatıyorum: “61 Bayraktar”.
– Beşiktaş dendiğinde ilk aklınıza gelen olay nedir?
Benim için en unutulmaz anım maça gelişimdi. Ama taraftarın ruhu, mücadele gücü, vicdanı hep aklımda. Beşiktaş vicdandır diyorlar ya, gerçekten de öyle.
– Peki, filmdeki 'Dayı' karakteri hangi takımı tutar sizce?
Dayı karakterini ben oynadığım için ve o ruhla bağ kurduğum için muhtemelen Beşiktaşlı olurdu.
– Son olarak Beşiktaş camiasına bir mesajınız var mı?
Başarılar diliyorum. Nice galibiyetler, kupalar yaşasınlar. Taraftarın sevincini yukarıya taşımak gerek. Nasıl biz sinemada bizi sevenlere layık olmaya çalışıyorsak, futbolcular da futbola tamamen odaklanmalı. Belki ömürlerinde 10–15 yıl oynayacaklar gayretleri mutlaka vardır ama bunu layığıyla yaparak, Beşiktaş'ı çok daha yükseklere taşısınlar.